Content feed Comments Feed

13-14 Şubat 1945 Dresden Bombardımanı'nın 65. yıldönümünde Dresden'de toplanıp bir yürüyüş gerçekleştirmek isteyen neo-naziler, Almanya'nın birçok bölgesinden kente gelen antifaşistlerin direnişiyle karşılaştı ve amaçlarına ulaşamadı. Aşağıda Almanya'dan bir okurumuzun 13 Şubat Cumartesi günü yaşananlara dair gözlemlerini bulabilirsiniz:

Dresden, bundan tam 65 yıl önce ABD ve İngiliz Hava Kuvvetleri’nin üç gün süren bombardımanıyla yıkıntı, kül ve kömürleşmiş insan bedenlerinden bir ateş topuna döndü. Felaketin sorumluluğu sadece şehre doğru ilerleyen Kızıl Ordu'ya gözdağı vermek isteyen müttefiklerde değil, aynı zamanda halen çalışır durumda olan silah
fabrikalarını, ikmal yollarını canlı kalkanlarla korumak için savaştan kaçan göçmenleri şehirde toplayan Nazi yönetimindeydi de. Dresden Bombardımanı, Propaganda Bakanı Goebbels için, Almanya'nın bu savaşın suçlusu değil, kurbanı olduğunun deliliydi. Bu çarpıtma, bugün neonazilerin “Bomba Holokostu” (Bombenholocaust) kavramında yaşatılıyor.

Dresden şehri, kendini Guernica, Grozni, Monrovia, Bağdat, Hiroşima gibi savaşın yıktığı şehirlerle birlikte, yasayan bir savaş uyarısı olarak algılıyor. Ancak şehrin bugüne kadar bu durumun faşistlerce istismar edilmesini engellemek için somut bir şeyler yaptığını söylemek zor. 1998’den beri şehir, her 13 Şubat’ta tüm Avrupa’dan faşistler için Kabe’ye dönüşüyor. Her yıl neredeyse benzer ritüel
tekrarlanıyor; şehrin kiliseleri çanlarını çalıyor, sinagogda dua ediliyor, Belediye Başkanı derin ve hüzünlü bir konuşma yapıyor,mumlar yakılıyor, yollarda oturma eylemi yapan bir avuç antifaşist,yasal yürüyüş hakkını engelledikleri için polis tarafından gözaltına alınıyor ve şehir neonazilerin insafına terk ediliyordu. “-Du” diyorum,durumdan güç alan faşistlerin, gecen yıl 65.yıldönümü dolayısıyla II.
Dünya Savaşından sonraki en büyük faşist yürüyüşü organize edeceklerini açıklamalarına ve antifaşistlerin bu yürüyüşü durdurma kararını almalarına kadar.

Dresden Nazifrei (Nazisiz Dresden) İnisiyatifi bu şartlarda doğdu; geniş bir imza kampanyasıyla göçmen örgütlerinden, sendikalara, die Linke’den (Sol Parti), die Grünen’e (Yesiller), Piraten Partei’a (Korsan Partisi), punk gruplara, sanatçılara, globalizm karşıtlarına, öğrenci birliklerine, kiliselere ulaşıldı. İnisiyatif, sınırlarını mümkün olduğu kadar geniş tutarak, ancak hedefini de açık ve net belirleyerek bu çok farklı çevrelerden gelen grupları bir arada tutmak, koordine etmek gibi ağır bir önderlik görevini üstlenmiş oldu. Katılımcıların yapıcı katkıları da burada anılmalı.

Faşistlerin de benzer bir süreçle tüm olanaklarını seferber etmeleri, gerilimi hisseden Saksonya Eyaleti Meclisi’ni harekete geçirdi. 20 Ocak’ta merkez sağ CDU ve liberal FDP oylarıyla kabul edilen yeni bir toplantı yasasıyla hem faşistlerin gösterisini hem de “şiddet yanlısı karşı gösterileri” yasaklayacak düzenlenmeler yapıldı. Ancak bu alelacele yapılmış, istismara açık yasanın daha çok karşı
göstericileri durdurmaya yönelik olduğunun anlaşılmasıyla birlikte, hem Yeşiller hem de Sol Parti milletvekilleri yasayı iptal için yasal yollara başvurdular. Ardından yürüyüşün yasaklanmasına dair başvuruyu Yüksek Mahkeme, fikir özgürlüğü gerekçesiyle reddetti. Yürüyüşün rotası, Yahudilerin toplama kamplarına yollandığı tren garından
başlayacak, sol semtlerden geçerek şehir merkezine ulaşacaktı. Böylece vatandaşların(!) yasal haklarını kullanmasını engelleyeceklere, kullandıkları yol ne kadar barışçı olursa olsun, yaptıklarının suç olacağı ve şiddet kapsamında değerlendirileceği ifade edilerek antifaşistlerin kriminalize edilmesinin yolu açıldı. Savcılık bu kapsamda önce Dresden Nazifrei’in afişlerini yasakladı, ardından netteki sayfasının kapatılması kararını aldı. İnisiyatif hemen başka bir sayfa açtı ve illegal ilan edilen afişler yine de yapıştırıldı, hem de tüm Almanya’da. Afişlemeye çıkanlara Sol Parti’den milletvekilleri eşlik etti ve beraber tutuklandılar, haklarındaki suç duyuruları halen savcılıkta. Bunun üzerine
kampanyanın merkezleri, afişlerin dağıtımını yapan solcu dükkanlar basıldı. Afişlere, bilgisayarlara el konuldu. Çağrıya uyanlar “yasadışı” bir iş yaptıklarını, bilinçli olarak “suç” işlediklerini ve somut sonuçlarına katlanacaklarını bilerek gelmeliydiler.

Belediye başkanı "solcuları da" istemiyor!

Belediye Başkanı Frau Orosz, “biz sağcılar kadar solcuları da istemiyoruz” yollu mesajlar verdi, adını vermedikleri bombardımandan kurtulan insanların sırf kavgacı solcular gelecek diye, korkup anmalara katılamayacak olmaları titrek bir ses tonuyla anlatıldı, tv’lerde. İnsanlara acılarını huzur içinde anma şansı bile vermeyecek
bu başıbozukları Dresden’in en az neonaziler kadar istemediği söylendi. Sırf bir şey yapılmadı denmesin diye bir insan zinciri oluşturulmasi kampanyası açıldı. Bu durum, her ne kadar “cici” karşı göstericileri yaratmak için atılmış bir adım da olsa, o güne kadar atıl duran “sıradan” vatandaşın ve merkez partilerin harekete geçmek
zorunda kalmasının adımı olarak da antifaşistlerin hanesine yazıldı.

13 Şubat sabahı, kar altında Dresden kenti, bu ucu açık savaşa sahne olmaya hazırdı. Almanya’nin her yerinden Dresden’e yollanan robocoplar, tazyikli su araçlarıyla, biber gazlarıyla, helikopterleriyle hazırdılar. Faşistler, bir kısmını önceden şehre
yığdıkları güruhla, tren garına Avrupa’nın her köşesinden gelecek diğer faşistleri karşılamak üzere hazırdılar. Elbe Nehri’nin öte yakasındakı şehir merkezinde toplu dua edenler, el ele tutuşarak faşistleri sevgiyle durduracaklarını iddia edenler hazırdı. Belediye Başkanı yine son derece etkileyici, iç yakıcı konuşmasına, ezberlenmiş mimikleriyle hazırdı.

Antifaların bir kısmı, tren raylarının üzerine oturmuşlar, tren garını kuşatmışlardı. Kilit sokaklarda oturma eylemleri başlamıştı. Bekleyişin gerginliği, antifaşist sanatçıların şarkıları, gerilla tiyatroları, karnaval dansları ve futbol toplarıyla yumuşatılıyordu. Sadece polise, faşistlere değil amansız soğuğa ve yarı erimiş kara karşı uzun bir gün önlerindeydi. Dresdenli Antifalar konuklarını sıcak kahve ve çayla ağırladılar. Bir diğer gözde ikramsa yedek çoraplar oldu. Koordinasyon, Twitter ve Wap-ticker üzerinden sağlanıyordu. Twitter’den hedef şaşırtmaya, yanlış haber yollamaya calışan faşistlerin önceden kararlaştırılmış bir sisteme karşı hiçbir şansı yoktu.

Tren garında bekletilen ve henüz yürüyüşe geçirilmeyen kitle demir parmaklıklar ve polislerce antifalardan ayrılmıştı. Giderek sabırsızlaşan ve hatta kendi eylem görevlileriyle itişen kakışan faşolardan bir kısmı, uyanıklık ederek arka köprü üzerinden gardan çıkmaya kalkışsa da hemen geri püskürtüldü.

Bu arada sokak girişlerindeki yaklaşık yüzer kişilik oturma eylemcileri polis tarafından tavizsizce toplandı. Ancak koordinasyonun bilinçli müdahalesiyle, şehre otobüslerle sokulmadıkları için alternatif yollardan yaya olarak bu noktalara yönlendirilen yaklaşık 2000 eylemci kısa sürede barikatlara intikal ettiler ve dengeyi antifa adına değiştirdiler.



Çatışmaların başladığı tren garı bölgesindeyse polis eylemcilere o soğukta, uyarı yapmadan tazyikli su ve gazla müdahale etti, aynı anda faşistler de saldırıya geçtiyse de direniş kırılmadı.

Tam bu sırada şehir merkezinde aralarında eyalet başkanının da bulunduğu yaklaşık 10-15 bin kişi el ele tutuşarak sembolik bir kuşak oluşturmakla meşguldüler. Polis tarafından diğer antifalarla birleşmeleri engellenen bir grup antifa da bu eyleme katıldı.

Antifaşistlerden neonazilere: "Ağlayın o zaman"


Öte yandan otobandan geri yollanan faşistler de yaklaşık 3000 kişilik bir grupla şehre doğru yürüyüşe geçmişlerdi, sürekli helikopter kontrolüne rağmen polis, yürüyüş rotası dışında hareket eden bu grubu görmezden geldi. Anti faşistler bu yönden bir saldırı beklemediği için, bu grup direnişle karşılaşmadan sol semtlere ve alternatif gençlik merkezlerine doğru yönünü değiştirdi. Tam bu sırada şehirde
küçük gruplar halinde gözetleme amaçlı gezinen antifalarla ilk sıcak temas gerçekleşti. Birkaç yıldır faşistler, bilinçli olarak anarşistlerin, komünistlerin giyim tarzını benimsediğinden, hatta pek çoğunun üstünde che t-shirtleri, rozetleri olduğundan, bazen karşı tarafın kimliğini anlayamamaktan kaynaklı sorunlar çıktı. Antifa ilk ağır yaralılarını burada verdi. Çatışmanın giderek büyümesi üzerine polis araya girerek tampon oluşturdu. Bu sırada Koordinasyon Komitesi tarafından, çatışmadan haberdar olan oturma eylemcilerine yerlerini terk etmemeleri çağrısı
yapılıyordu. Durum gözden geçirildikten sonra bir miktar eylemci çatışma bölgelerine kaydırıldı. Tamamen düzenini kaybeden ve ne yapacağına karar veremeyen faşistlerin farklı yönlere yürüme çabaları direniş karşısında sonuçsuz kaldı. Polisin alternatif yol teklifi de antifaların blokajına takıldı. Bu noktadan sonra polis, faşistlerin
can güvenliğini sağlayamayacağını anladı, yürüyüşü ne pahasına olursa olsun yaptırma hedefinden vazgeçti ve sadece güvenli bir geri çekilmeyi garanti edebileceklerini söyledi. Bunun üzerine faşistler polisi tehdit ettiyse de yapılacak bir şey yoktu. Ne “Alman gençliğine yol açın” sloganları ne de “biz buraya halkımız için üzüntümüzü
göstermeye geldik” yollu halka seslenme çabaları işe yaradı. Antifalar hep beraber “ağlayın o zaman” (heul doch!) sloganları eşliğinde yolu bir süre daha kesti. Faşolar, toplu halde tramvaylara bindirilerek şehir dışına çıkarıldılar. Avrupa’nın dört bir yanından bu büyük güne katılmak için akın akın koşan faşistlerse tren garını görmekten öteye gidemediler. Polisin eşlik ettiği trenlerle geri yollandılar. İliklerine kadar aşağılanmayı kendilerine yediremeyen faşistler geri döndükleri şehirlerinde olaylar çıkardılar, antifaşist yapılanmalara saldırdılar. Bunlardan 200 kadarı geçici olarak gözaltına alındı.

Daha önce benzer eylemliliklerden geri dönüşlerde otobanda saldırılarin olması nedeniyle şehir dışından gelen antifalar toplu konvoylar halinde geri döndüler. Şehirde kalanlar kısa bir kutlamanın ardından benzer şekilde dikkatlice dağıldılarsa da birkaç küçük saldırının olduğu haberi alındı.

Eylemin bir diğer başarılı yönü, polisin tüm provakasyonlarına rağmen, antifaların üzerinde anlaşıldığı şekilde sakin kalmaları oldu. Basının ve savcılığın özlemle beklediği yanmış, yıkılmış şehir görüntüsü kozu verilmedi. Polis Sendikası yine de milletvekillerinin açıktan halkı yasalara karşı gelmeye çağırmasını şiddetle protesto etti.

Belediye Başkanı Frau Orosz, faşistleri sevginin gücünün ve el ele tutuşanların engellediğini savunsa da ilk gün tamamen arkasında olan anaakım basın bile bu söylemin komikliğini fark ederek çark etti ve bir takım milletvekilerinin de resmen yaptığı gibi Frau Orosz’dan antifalara teşekkür etmesini talep ettiler.

Dresden deneyimi, doğru temeller üzerinde yükseltilen, doğru önderlikte somutlanan antifaşist bir savaşımın neleri başarabileceğini gösterdi. Statükoları sorgulayacak, ufukları yeniden tanımlayacak, yeni tarz bir direniş kültürünün, geniş tabanına rağmen, bu tabanı gerektiği gibi aktif mücadeleye katabilecek cesur ayak sesleri bunlar. Yaşananlar daha yoğun tartışılmayı, daha eleştirel bakılmayı
hak ediyor muhakkak. Ancak şu an direnişin mimarlarına, katılımcılarına en içten, en coşkulu devrimci selamlarımı yolluyorum ve ortak sloganı bir kez daha en yüksek sesle tekrarlıyorum: NO PASARAN!

0 Responses to Dresden ya da Alman Antifası kendi gölgesinin üstünden nasıl atladı?

Yorum Gönder

Blog içi arama

En çok okunanlar

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

İzleyiciler

Günlük Arşivi